
16 Nisan 2025 Çarşamba
Türkiye genelinde meydana gelen zirai don felaketi birçok tarım ürünü üzerinde etkili olmaya devam ediyor. Manisa’da da 10 Nisan sabahı yaşanan zirai don felaketi, tarım alanlarında büyük bir yıkıma neden oldu. Başta Saruhanlı, Turgutlu, Salihli ve Alaşehir olmak üzere birçok ilçede etkili olan soğuk hava, üzüm bağlarını ciddi şekilde vurdu. Sıfırın altına düşen sıcaklıklar, sürgün ve salkımların oluşmaya başladığı dönemde, bağlarda yüzde 80 ile 90 arasında hasara yol açtı. Çiftçiler, bu felaketin ardından devletin acil destek sağlamasını ve gelecekte benzer afetlerin önlenmesi için tedbirler alınmasının elzem olduğunu dile getirdi. Konuya ilişkin Manisa Ticaret Borsası Ziraat Mühendisi Özlem Çetin ve Manisa Yunusemre bölgesinde çiftçilik yapan Haşim Özdemir önemli açıklamalarda bulundular
Manisa genelinde meydana gelen zirai don olayının etkilerini değerlendirme altına Özlem Çetin,”19-22 Mart tarihlerinde yaşanan ilk donu nispeten hafif atlattık diyebiliriz. Elbette yine bir zarar oluştu çünkü bu dönem, üzüm bağlarımızın fenolojik olarak uyanmaya başladığı bir zamandı. Ancak o dönemde sıcaklıklara dayanım biraz daha yüksekti. Asıl büyük zararı, 10 Nisan sabahı yaşanan don felaketinde gördük. Bu tarih, sürgünlerin ve salkımların oluşmaya başladığı, yani bağların dona karşı en hassas olduğu döneme denk geldi. Manisa genelindeki tüm üzüm bağları uyanmıştı. Sürgünler neredeyse 9-10 cm’ye ulaşmıştı ve su oranı oldukça yüksekti. Bu nedenle 10 Nisan’daki donun etkisi çok daha büyük oldu. Genel anlamda Saruhanlı ilçesi ciddi şekilde etkilendi. Turgutlu ve Salihli de benzer şekilde zarar gördü. Oysa bu bölgeler, üzüm rekoltemize anlamlı katkı sağlayan alanlardı. Şu anda net bir rakam vermek doğru olmaz çünkü önümüzdeki 15-20 gün içinde salkımları inceleyeceğiz. Bazı salkımlar kurtulmuş olabilir mi, onu gözlemleyeceğiz. Ayrıca bazı yıllarda nadir de olsa sonradan çıkan gözler salkımlı olabiliyor. Bu nedenle rekolte üzerindeki kesin etkisini şimdiden söylemek zor. Ama zarar oldu mu? Evet, üzüm bağlarımız anlamlı derecede zarar gördü. Bu zararın Manisa’nın ihracatına da mutlaka etkisi olacak. Şu anda elimizde net bir rekolte tahmini olmadığı için ihracat gelirindeki kaybı da söylemek güç. Ancak genel olarak yılda 250 bin ila 280 bin ton arasında ihracatımız oluyor. Eğer bu rekolteyi yakalayamazsak, ihracat da elbette düşecek. Yüzdesel olarak da bir tahmin yapmak zor, çünkü bazı bölgelerde kısmi hasarlar yaşandı. Rakımı yüksek olan kırsal bölgelerde hasar daha düşük olabiliyor. Toplamda yaklaşık 800 bin dönümlük bir bağ alanından söz ediyoruz. Bu kadar geniş bir alanda net kaybı ancak ilerleyen günlerde daha sağlıklı bir şekilde söyleyebiliriz” açıklamalarında bulundu.

Üreticilerin doğal afet nedeniyle zarara uğrasa da üretime devam etme mecburiyetleri olduğuna dikkat çeken Çetin bu zor süreçte devletin üreticilerinin yanında yer alarak desteklemesi gerektiğine vurgu yaptı. Çetin,”Manisa’da sigortalılık oranına Türkiye geneline bakacak olursak yüksek sayılabilir ama ne yazık ki tüm bağlarımız yüzde 100 oranında sigortalı değil. Üreticilerimiz maliyet ya da parsellerdeki teknik sorunlar gibi çeşitli nedenlerle sigorta yaptıramadılar. Bu nedenle bazı üreticiler, bu yıl tarımsal gelir elde edemeyecek. Özellikle borcu olan üreticiler için bu durum daha da zorlayıcı. Bu noktada, devletimizden ilk beklentimiz; borçların faizsiz olarak ertelenmesi. Öte yandan üretim süreci devam edecek. Biz bağlara bakım yapmaya, hastalıklara karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Çünkü bu yılki zarar bir yana, önümüzdeki yılın ürününü de korumak ve asmayı ayakta tutmak için çiftçi yeniden para harcamak zorunda kalacak. Bu nedenle ikinci beklentimiz de üreticilere yönelik sıfır faizli kredi desteği sağlanması. Devletimizin bu iki konuda üreticinin yanında olmasını bekliyoruz” diye konuştu.

Bu tür afetlerin önüne geçebilmek için yapılması gerekenleri açıklayan Çetin, “Bu konuda Manisa Ticaret Borsası olarak biz de üzerimize düşeni yapmaya çalışıyor, üreticilerimizi bilinçlendirmek ve desteklemek amacıyla çeşitli çalışmalar yürütüyoruz fakat ne yazık ki bazı dışsal ve sınırlandırıcı etkenler mevcut ve bu olumsuz koşullara müdahale etmek her zaman kolay olmuyor. Özellikle ilkbaharın başlarında yaşanan ani sıcaklık düşüşleri, tarımsal üretimi ciddi anlamda tehdit edebiliyor. Bu noktada, don zararını en aza indirmek adına çeşitli teknik uygulamalar mevcut. Örneğin, ‘sisleme yöntemi’ olarak bilinen, bağların üzerine su püskürtülerek oluşan ince buz tabakasının sıcaklık yalıtımı sağlamasına dayanan bir uygulama söz konusu.
Bu yöntem, her bağda ya da her üretim alanında uygulanabilir değil çünkü sistemin etkin şekilde çalışabilmesi için sürekli ve kesintisiz bir su kaynağına, aynı zamanda düzenli bir enerji altyapısına ihtiyaç duyuluyor. Bununla birlikte, bu tür altyapı eksikliği yaşayan üreticiler için alternatif çözümler üzerinde de durulabilir. Örneğin, fiskiye sistemleri bu anlamda daha ulaşılabilir bir seçenek olarak değerlendirilebilir. Bu sistemler hem maliyet açısından daha erişilebilir olabilir hem de belirli alanlarda etkili bir koruma sağlayabilir. Ayrıca, eksi derecelerin öngörüldüğü soğuk gecelerde, ovada rüzgâr türbinleri kullanarak hava sirkülasyonunu sağlamak da don riskini azaltabilecek etkili yöntemlerden biri. Bu türbinler, rüzgâr gülleri mantığında çalışarak bağın etrafındaki soğuk hava tabakasını dağıtabilir ve sıcak hava ile soğuk hava arasında bir karışım yaratarak donun zarar verici etkisini kırabilir.
Tüm bu yöntemlerin uygulanabilirliği, çiftçilerin bireysel ekonomik gücüyle sınırlı kalıyor. Bu sistemler hem ilk kurulum hem de bakım açısından oldukça yüksek maliyetler doğurmakta, dolayısıyla üreticilerin tek başına bu yatırımları üstlenmesi çoğu zaman mümkün olmuyor. Bu noktada, devletin devreye girerek bu tür önleyici teknolojilerin yaygınlaştırılmasını teşvik etmesi ve üreticiye maddi destek sağlaması büyük önem arz ediyor. Bizler de o gece, don riski ortaya çıktığında üreticilerimize bazı pratik önerilerde bulunduk. Özellikle damlama sulama sistemine sahip olan çiftçilerimize, bağlarına belli aralıklarla su vermelerini önerdik. Bu yöntem, toprağın ısısını artırarak bağın daha az zarar görmesini sağlayabiliyor. Bazı üreticiler, bağlarında ateş yakarak ortamın sıcaklığını artırmaya çalıştı fakat burada da dikkat edilmesi gereken bir husus var; yalnızca ateş yakmak tek başına yeterli olmuyor. Ateşin etkili olabilmesi için çıkan ısının bağın geneline dengeli bir şekilde yayılması gerekiyor. Aksi takdirde, lokal ısınmalar bağın sadece belirli bölgelerinde işe yarıyor ve genel anlamda yeterli bir koruma sağlanamıyor. Bu uygulamaların, daha organize bir planlama ile, bölgeye özgü koşullar dikkate alınarak ve mutlaka devlet destekli projelerle entegre edilerek hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu şekilde, üreticilerimizi her yıl tekrarlayan bu doğa olaylarına karşı daha dayanıklı hale getirebilir ve tarımsal üretimde sürdürülebilirliği sağlayabiliriz” diye açıkladı.
TARSİM konusuyla ilgili açıklamalarda bulunan Çetin çiftçilerin bu konuyla ilgili bilinç düzeyine açıklık getirerek, “Sigortalılık oranıyla ilgili net bir veri elimizde yok, bu konuda en doğru bilgiyi TARSİM yetkilileri verebilir. Ancak bizim sahadaki gözlemlerimize, çiftçilerle yaptığımız görüşmelere dayanarak söyleyebilirim ki Manisa’daki bağ alanlarının en az yüzde 50’si sigortalı gibi görünüyor. Bu elbette resmi bir rakam değil, sadece bir tahmin. Çünkü TARSİM tarafından henüz bu oranlara dair bir açıklama yapılmadı. Peki neden sadece yüzde 50 sigortalı? Bu durum TARSİM bilincinin eksik olmasından kaynaklanmıyor. Aslında çiftçilerin büyük çoğunluğu sigorta yaptırma sürecine aşina. TARSİM yetkilileri köylerde düzenli olarak bilgilendirme toplantıları yapıyor, çiftçiler de gidip kendi durumlarına göre hesaplatıyorlar ancak bazı bağlar çeşitli nedenlerle sigortalanamıyor. Örneğin parselde teknik sorunlar olabiliyor, mirasla intikal eden bağlar henüz tapuda netleşmemiş olabiliyor ya da üretici hazine arazisini kullanıyor. Bunun dışında maliyet de sigorta yaptırmama gerekçesi olabiliyor. Yani sigortasızlık, genelde ekonomik veya teknik nedenlerden kaynaklanıyor; bilinç eksikliğinden değil” dedi.
Manisa’nın Yunusemre ilçesinde çiftçilik yapan Haşim Özdemir ise zirai don olayının bağları ciddi şekilde etkilediğine dikkat çekerek, çiftçilerin bu yıl gelir elde etmesinin imkânsız hale geldiğini dile getirdi. Çiftçilerin bu yıl bağlardan ürün alamasa bile gelecek yıl için çalışmalara devam edeceğini ve bununda ekstra bir mali yük yaratacağına değinen Çetin, “İlk don 10 Nisan sabahı yaşandı. Bu don olayında bağlar bölge bölge değişmekle birlikte yaklaşık yüzde 60-70 oranında zarar gördü. Ancak ertesi akşam don yeniden etkili oldu ve bu kez bağlardaki zarar oranı yüzde 80-90’lara kadar çıktı. Özellikle Manisa’nın bazı ilçelerinde bağların neredeyse tamamının don zararına uğradığını gözlemledim. Çiftçiler büyük oranda etkilendi. Bağlardan bu yıl gelir elde etmek neredeyse imkânsız hale geldi. Üstelik bugüne kadar yapılan emek ve harcamalar da boşa gitmiş oldu. Bununla birlikte, bağdan bu yıl ürün alınmasa bile gelecek yılı kurtarabilmek için bakım, gübreleme ve koruma gibi çalışmalara devam edilmesi gerekiyor. Yani çiftçi, bu yıl gelir elde edemese bile bağını ayakta tutmak için yine masraf yapmak zorunda. Bu nedenle 2025 ve 2026 yılları çiftçiler açısından oldukça zor geçecek” diye konuştu.

TARSİM sigortasının çiftçilere güvence sağlamadığını belirten Özdemir, “TARSİM sigortam yok. Ben şahsen bağlarıma sigorta yaptırmıyorum. Çünkü geçmiş yıllarda yaşadığımız tecrübelerden gördük ki, don sonrası gelen sigorta ekspertizleri bağlardaki zarar oranını düşük gösteriyor. Bu durum da çiftçinin sigortadan alması gereken hakkını tam olarak alamamasına neden oluyor. Sonuç olarak sigorta yaptıran çiftçi mağdur ediliyor” diye ifade etti.
Doğal afetlerle mücadele noktasında çiftçilerin imkanlarının kısıtlı olduğuna dikkat çeken Özdemir, “Soğuk havadan kaynaklı zararlara karşı çiftçiler belli bir oranda mücadele edebilir. Dona karşı bazı yöntemler belirli bir dereceye kadar etkili olabiliyor. Ancak bu yıl yaşadığımız soğuk hava, son 30 yılın en düşük sıcaklıklarının görüldüğü gecelerden biriydi. Ne yaparsak yapalım, bu koşullarda çiftçiler olarak elimizden bir şey gelmezdi. Uzun yıllardır nisan ayında böyle sert bir soğuk hava yaşanmamıştı” dedi.
Özdemir, zirai don olayının sadece çiftçileri ilgilendiren bir mesele olmadığını bunun aslında milli bir afet olduğunu söyleyerek devletin Manisa’yı afet bölgesi ilan etmesi gerektiğini belirtti. Özdemir, “İnsanlar hayatlarını sürdürebilmek için çalışıp para kazanmak zorunda. Bir yıl boyunca gözümüz gibi baktığımız, emek verdiğimiz bağların bir gecede yok olması gerçekten çok acı. Eğer para kazanamazsanız, o işi sürdürmenin bir anlamı kalmıyor. Ancak biz çiftçiler olarak bu zor dönemde devletimizin yanımızda olmasını bekliyoruz. Çünkü bu sadece çiftçiyi değil, tüm toplumu ilgilendiren milli bir afettir. Çiftçi üretemediğinde şehirde gıda enflasyonu kaçınılmaz olur ve bu da doğrudan ürün fiyatlarına yansır. Ayrıca her yıl yapılan yaş ve kuru üzüm ihracatı sayesinde ülkemize ciddi bir döviz girişi sağlanıyor. Bu nedenle devletimizin Manisa’yı afet bölgesi ilan etmesini ve zirai dondan etkilenen vatandaşlarımız için afet şartlarında destek mekanizmalarını devreye almasını bekliyoruz. Son günlerde bazı milletvekillerinin bağları gezip ‘çiftçinin yanındayız’ şeklinde açıklamalar yaptığını görüyoruz. Bu tür ziyaretler elbette kıymetli ama önemli olan gerçekçi ve kalıcı desteklerle devletin çiftçisinin yanında olduğunu göstermesi” dedi.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, Bakanlık bürokratları ile olumsuz hava koşulları sonucu bazı bölgelerde yaşanan zirai don olayı ile ilgili bir değerlendirme toplantısı gerçekleştirdi. Toplantı sonrası açıklamalarda bulunan Bakan İbrahim Yumaklı, küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenen ülkelerin başında, coğrafi konumu itibariyle Türkiye’nin geldiğine dikkati çekti. Don olayı sonrasında bütün ekiplerin sahada çalışmaya başladığını belirten Yumaklı, ilk tespitlere ve saha gözlemlerine göre kayısı, üzüm, elma, şeftali, nektarin gibi bazı meyve gruplarında farklı derecelerde hasar meydana geldiğini dile getirdi. Yumaklı, “Özetle; 206 çeşit tarım ürünü üretimiyle dünyada bu anlamda nadir örneklerden biri olan ülkemizde, son yaşanan don olayı sonrasında stratejik ürünlerle ilgili olarak gıda arz güvenliğine ilişkin herhangi bir problem olmadığını belirtmek istiyorum.
Meyve grubundaki hasarın boyutu da halihazırda devam eden çalışmalar sonucu ortaya çıkmış olacak. Hava şartlarının mevsim normallerine dönmeye başladığı ve üretim süreçlerinin devam ettiği dikkate alındığında, üretimin devamlılığını dönük Tarım ve Orman Bakanlığı olarak her türlü gerekli çalışmayı yürütüyoruz. Bu olay da göstermiştir ki; don, dolu, sel ve kuraklık gibi olumsuz durumlardan etkilenmemek için Tarım Sigortalarının (TARSİM) yaptırılması son derece hayati. Bunun poliçe bedelinin yüzde 70’i devletimiz tarafından karşılanmaktadır. Ayrıca kayıtlılık da son derece önemlidir. Dolayısıyla Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıt olanların hasar tespitleri çok daha kolay ve hızlıca yapılmaktadır. Buradan bütün çiftçilerimize mutlaka bir tarımsal üretim yapıyorsanız tarım sigortasını yaptırın ve Çiftçi Kayıt Sistemi’ne mutlaka kayıt olun” dedi.